İdare hukuku, kamu idaresi ile ilgili hukuk kurallarını ve uygulamalarını düzenleyen hukuk dalıdır. Bu alanda kamu idaresinin yetkileri, görevleri, sorumlulukları, işlemleri, yargı denetimi gibi konular ele alınır. Ayrıca vatandaşların kamu idaresine karşı haklarını korumak için kullanabilecekleri hukuki yollar ve yöntemler de idare hukuku kapsamındadır.
Vergi hukuku ise vergi ile ilgili hukuk kurallarını ve uygulamalarını düzenleyen hukuk dalıdır. Bu alanda vergi hukukunun temel kaynağı olan vergi kanunları, vergi beyannameleri, vergi incelemeleri, vergi cezaları gibi konular ele alınır. Ayrıca vergi hukuku, vergi mükelleflerinin hak ve yükümlülüklerini belirleyen kuralları da içerir.
Kamulaştırma, özel mülkiyete tabi taşınmaz malların tamamının ya da bir kısmının, kamu yararı amacıyla devlet kurumları tarafından el konulması işlemidir. Eğer özel mülk sahibi taşınmazı kamuya satmak istemezse, idare tarafından kamulaştırma bedelinin belirlenmesi ve tescil edilmesi için dava açılır. Bu dava, idarenin taşınmazın sahibine karşı açtığı bir davadır.
Davada, kamulaştırma işlemine konu olan özel mülke ait taşınmazın bedelinin mahkeme tarafından tespit edilmesi, bedelin nakit olarak veya taksitler halinde ödenmesi, taşınmazın idare adına tescil edilmesi talepleri incelenir. Bu taleplerle açılan davada, mahkeme 30 gün içinde duruşma gününü belirler ve dava dilekçesini davalıya tebliğ eder. Davalı yapılan tebligattan itibaren 30 gün içinde, davacı idareye karşı kamulaştırma işlemine karşı iptal davası açabilir.
Davacı tarafından böyle bir dava açılmazsa, davaya kaldığı yerden devam edilir. Duruşmada, taraflardan bedel konusunda anlaşma sağlanması istenir. Taraflar anlaşamazsa hakim, bedelin belirlenmesi için bilirkişi raporu talep eder. Rapor geldikten sonra belirlenen bedel, mülk sahibi hesabına yatırılır. Bu ödeme makbuzu, 15 gün içinde mahkemeye sunulur. Ödeme yapıldıktan sonra taşınmaz, artık idare adına tescil edilir.
Taşınmaz malikinin, kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin iptal davası açması durumunda, davacı olan idare davalı konumuna geçer. Bu dava, mutlaka yürütmenin durdurulması talebiyle açılmalıdır. Böylece, bu dava, ilk açılan bedel tespit ve tescil davasında bekletici bir mesele haline gelir. Yürütmenin durdurulmasına karar verilmesiyle idarenin açtığı dava durur. İptal davasında kamulaştırma işlemi iptal edilirse, idarenin açtığı dava reddedilir. İptal davasında idare lehine sonuç çıkarsa, kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin davaya devam edilir.
DOP (Düzenleme Ortaklık Payı) kesintisi, Türkiye’de arazi düzenlemesi yapılan bölgelerde uygulanan bir kesinti yöntemidir. Arazi düzenlemesi, tarım arazilerinin toplulaştırılması, parsellerin yeniden düzenlenmesi ve altyapı çalışmaları gibi amaçlarla gerçekleştirilen bir süreci ifade eder. DOP kesintisi, arazi düzenlemesi yapılan bölgedeki parsellerin değer artışından pay almak amacıyla uygulanır. Bu kesinti, imar planı uygulaması sonucunda parsellerin değerinin artmasıyla ortaya çıkan ekonomik faydanın bir kısmının devlet veya belediye tarafından alınmasını sağlar.
DOP kesintisi genellikle yüzde olarak ifade edilir ve arazi düzenlemesi projelerinin tamamlanmasının ardından ilgili kurumlar tarafından uygulanır. Kesinti oranı, projenin özelliklerine ve yerel yönetmeliklere bağlı olarak belirlenir. DOP kesintisi uygulaması, Türkiye’deki arazi düzenlemesi projeleri kapsamında yerel düzenlemelere göre değişebilir. Dolayısıyla, kesinti oranı ve uygulama detayları bölgeye ve projeye bağlı olarak farklılık gösterebilir. 3194 sayılı İmar Kanunu’n 18.maddesi uyarınca parselasyon işlemi sonrası idarece en fazla %45 oranında DOP kesintisi yapılabilecektir.
İdare tarafında yapılan parselasyon işlemi ve DOP kesintisi birer idari işlemdir ve bu işlemlerin yetki, konu, sebep ve amaç unsurları yönünden hukuka uygun olması zorunludur. Bu unsurların hukuka uygun olmaması durumunda idare aleyhine iptal davası açılması mümkündür. En çok yapılan hukuka aykırılık hali ise parselasyon işlemine tabi olan her parselden aynı oranda DOP kesintisi yapılmaması veya bazı parsellerin hiç kesintiye uğramaması halidir. Bu durumda idare aleyhine iptal davası açılabilecektir.
Türk hukukunda, idari para cezası ödenmezse otomatik olarak hapis cezasına çevrilen bir mekanizma bulunmamaktadır. İdari para cezası, genellikle idari yaptırım olarak uygulanan ve maddi bir yükümlülüğü yerine getirmeyen kişilere uygulanan bir cezadır.
İdari para cezası verildiğinde, kişi ceza tutarını belirli bir süre içinde ödemekle yükümlüdür. Eğer bu süre içinde idari para cezası ödenmezse, ilgili idari makam tarafından icra yoluyla tahsil edilmeye çalışılır. Ödeme süresi içinde ödeme yapmayan kişiye icra takibi başlatılabilir ve borç tahsil edilmeye çalışılır.
Ancak, idari para cezasının ödenmemesi durumunda hapis cezasına çevrilmesi için ilgili idari yaptırımın öngördüğü hükümler ve durumlar söz konusu olmalıdır. Örneğin, bazı suçlar veya ciddi idari ihlaller nedeniyle verilen idari para cezaları, mahkeme kararıyla hapis cezasına çevrilebilir. Bu durumda, ilgili idari makamın hapis cezasına dönüşüm talebiyle mahkemeye başvurması gerekmektedir.
Sonuç olarak, idari para cezasının ödenmemesi durumunda otomatik olarak hapis cezasına çevrilmez. Ancak, idari yaptırımların öngördüğü hükümler ve durumlar söz konusu olduğunda, ilgili idari makamın hapis cezası talebiyle mahkemeye başvurması ve mahkeme kararıyla hapis cezasının verilmesi mümkün olabilir.
İzaha davet, vergi hukuku terimlerinden biridir. Vergi incelemesi sürecinde, vergi idaresi tarafından mükelleflere gönderilen bir yazıdır. İzaha davet, mükelleflerden vergi beyannamelerinde veya diğer belgelerde yer alan açıklama eksikliklerini veya tutarsızlıkları açıklamalarını talep eder.
İzaha davet, vergi idaresinin mükellef beyannamelerinde veya diğer belgelerde tespit ettiği bir sorunu belirtir. Bu sorunlar genellikle vergi matrahının veya vergi hesaplamalarının doğruluğuyla ilgili olabilir. İzaha davet mektubunun tebliğinden itibaren, mükellefler 30 gün içinde açıklama yapmak zorundadır.
Mükellefler, izaha davet mektubuna verilen süre içinde yazılı bir açıklama sunmalı ve belirtilen sorunu gidermelidir. Bu açıklama, vergi idaresine beyan edilen gelir, gider, indirimler veya vergi matrahı hakkında daha fazla bilgi sağlamak veya beyan edilen bilgilerin hatalarını düzeltmek için kullanılabilir. Bu açıklamalar sonunda vergi ziyaına neden olmadığı anlaşılırsa mükellefler hakkında vergi incelemesi yapılmaz. Ancak aksi durumda ise hakkında vergi incelemesi başlatılabileceği gibi takdir komisyonuna da sevki mümkündür. Bu nedenle, mükellefler izaha davet mektuplarına dikkatlice yanıt vermelidir.
Vergi Usul Kanunu’na göre, sahte fatura düzenlemek, sahte fatura kullanmak veya kullanmaya teşebbüs etmek vergi suçu olarak kabul edilir. Sahte fatura kullanmanın cezası, vergi miktarına, sahtecilik nedeniyle kayıp edilen vergi tutarına ve vergi suçlarının ciddiyetine bağlı olarak belirlenir.
Türk hukukunda sahte fatura kullanmanın cezası vergi cezası ve hapis cezası şeklinde iki türlüdür.
Vergi Cezaları: Sahte fatura kullanımı vergi incelemesi sonucunda tespit edildiğinde, kullanılan sahte fatura miktarına ve kayıp edilen vergi tutarına bağlı olarak vergi cezaları uygulanır. Vergi cezaları genellikle kullanılan sahte fatura bedelinin birkaç katına kadar çıkabilir.
Hapis Cezası: Sahte fatura kullanma suçu, vergi miktarına veya sahtecilik nedeniyle kayıp edilen vergi tutarına bağlı olarak hapis cezası da öngörebilir. Türk Ceza Kanunu’na göre, sahte belge kullanma suçu, yani sahte fatura kullanma suçu, vergi miktarına bağlı olarak 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılabilir.
Bu cezalar, vergi idaresi tarafından yapılan inceleme ve tespitler sonucunda belirlenir. Ayrıca, diğer vergi suçlarına karışanlar için ceza miktarı artabilir ve yargı kararlarına göre değişiklik gösterebilir. Dolayısıyla, sahte fatura kullanma suçuyla ilgili tam bir ceza miktarı, spesifik bir durumda vergi incelemesi ve yargı süreci sonucunda belirlenir.